Yaklaşık 8 milyarlık dünya nüfusunun neredeyse 2 milyarı, çoğunluğu İslam ülkelerinde yaşayan Müslüman halklardan oluşmakta. Bu nüfus yoğunluğu, esasen çok büyük bir ticari potansiyeli de ifade ediyor. Ancak İslam ülkelerinin genelinde milli gelir düzeyi oldukça düşük. Bu durum dış talebi ve böylece ticaretin gelişmesini engelliyor. Oysa İslam ülkeleri arasındaki ticari ilişkilerin kurumsallaşması ve gelişmesi, karşılıklı olarak bu ülkelerin milli gelir düzeyi ve refahına çok önemli katkılar sunabilir. İşte bu noktada; İslam İşbirliği Teşkilatı kurumlarının, hükümetler arasındaki iyi ilişkilerin ve süreklilik kazanan temasların ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.

İslam Ülkeleri Arasındaki Ticaretin Boyutu

İstatistiklere baktığımızda; İslam ülkelerinin toplam dış ticaret hacminin 2019 yılında 3,6 trilyon dolar olarak gerçekleştiğini görüyoruz. Pandemi etkisiyle bu rakam 2020 yılında 3 trilyon dolar seviyesine gerilemiş. Henüz istatistiklere yansımayan 2021 yılı dış ticaret rakamlarından ise olumlu beklentiler var.

Ancak benim odaklandığım husus, İslam ülkelerinin dünya ticaretindeki yerinden çok, kendi aralarındaki ticari ilişkilerinin boyutu. İslam ülkelerinin 3 trilyon dolarlık ticaret hacmi içerisinde yalnızca 552 milyar doları kendi aralarında gerçekleşmiş. Bu rakam, toplam ticaretin %17’sine tekabül ediyor. Bir başka ifadeyle İslam ülkeleri, dış ticaretlerinin %80’inden fazlasını İslam ülkeleri dışındaki diğer ülkelerle gerçekleştiriyor. Bu oranlarda uzun yıllar fazla bir değişiklik de olmamış. Oysa İslam ülkelerinin aralarında daha büyük ticaret hacimlerine ulaşması lâzım. Türkiye’nin ise karnesi fena değil. Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra 75 milyar dolarla İslam ülkeleri arasındaki en yüksek ticaret hacmine ulaşan ikinci ülke konumundayız. Toplam ihracatımızın yaklaşık %25’i ve ithalatımızın ise %14’ü İslam ülkeleriyle gerçekleşmiş.

“Ha” Deyince Olmuyor

İslam ülkeleri aralarında daha çok alışveriş yapsın, ticaret hacimlerini artırsın, İslam ekonomileri büyüsün gibi güzel temenniler ne yazık ki hemen gerçekleşmiyor. Bunun için İslam ülkelerinin öncelikle dünya ticaretindeki payını artırması lâzım. Ayrıca üretmeden de olmuyor. Teknolojiye, Ar-ge’ye, eğitime yatırım yapılmalı. Katma değeri yüksek ürünlerin üretimine yoğunlaşmalı. İthalata dayalı ihracat modelinin yerini, yerli üretim almalı. Ancak bütün bunların yanında İslam ülkeleri arasındaki ticari işlemlerin daha kolay ve güvenli hale gelmesi, kurumsallaşması da çok önemli.

İslam İşbirliği Teşkilatı ve Bünyesindeki Kuruluşlar

İslam İşbirliği Teşkilatı; Birleşmiş Milletlerden sonra dünyanın en büyük uluslararası kuruluşu konumunda bulunan, Müslümanlar için çok önemli olan bir teşkilat. İslam ülkeleri arasında işbirliği ve dayanışmayı güçlendirmeyi amaçlayan teşkilatın bünyesinde Ekonomik ve Ticari İşbirliği Daimi Komitesi (İSEDAK) mevcut. İSEDAK’ın başkanı ise Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan. Bu komite, İslam ülkeleri arasında ekonomik ve ticari işbirliğini güçlendirmeyi ve koordinasyonu sağlamayı hedefliyor. Yine, İslam Ülkeleri Ticaret Sanayi ve Tarım Odaları Birliği (ICCIA) gibi kritik bir kuruluş daha mevcut. İslam ülkeleri arasındaki ticaret hacminin arttırılması, bu kuruluşun önemli hedefleri arasında yer alıyor.

Tabi, İslam ülkeleri arasındaki ticaretin belirli kural ve standartlara dayandırılması, ticaretin devamlılığı ve kalitesi açısından büyük önem taşıyor. İşte bütün bunları sağlamak adına İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde; bir “Standartlar Enstitüsü” bulunuyor. Tam adı; İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü, İngilizce kısaltmasıyla SMIIC. Bu Enstitü, ortak standartlar hazırlayarak İslam ülkeleri arasındaki ticaretin önündeki teknik engelleri kaldırmayı amaçlıyor.

Nedir Bu Standartlar Enstitüsü?

Standartlar ve Metroloji Enstitüsü, İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki kuruluşlardan birisi. Aslında Türk Standartları Enstitüsü’nün, İslam ülkeleri versiyonu diyebiliriz. Bizdeki TSE’nin kurumsal olarak 70 yıla yaklaşan bir mâzisi var. İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü ise İstanbul’daki merkezinin oluşturulmasından sonra 2011 yılı itibariyle faaliyetlerine başlamış. Türkiye Cumhuriyeti ile yapılan uluslararası statüdeki anlaşma gereği, Enstitü her türlü vergi ve diğer mali yükümlülüklerden muaf tutulmuş. Bu suretle Enstitü’nün esas faaliyetlerine odaklanmasına imkân tanınmış. Yönetim Kurulu; Türkiye, Suudi Arabistan, Pakistan, İran ve Mısır gibi önde gelen İslam ülkelerinden oluşuyor ve toplamda 13 üye bulunuyor.

Bu Seneki Yönetim Kurulu Toplantısı Riyad’da Yapıldı, Toplantıya Türkiye Damga Vurdu

İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü (SMIIC) 23. Yönetim Kurulu toplantısını, 19 Mart 2022 tarihinde yani geçen hafta, Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da gerçekleştirdi. Ben de Enstitü’yü mali açıdan denetleme görevini üstlenmiş olduğumdan, Riyad’daki bu toplantıya katılma fırsatı bulmuş oldum. Amacı her ne olursa olsun Müslümanların ortak bir hedef için bir araya geldiğini görmek, insana tarifsiz bir keyif veriyor. Bu vesileyle çok güzel izlenimler ve dostluklar edinerek Türkiye’ye döndüm.

Türkiye, Yönetim Kurulu’nda daimi üye statüsünde. Zaten Enstitü merkezi İstanbul’da ve Genel Sekreterlik görevi de Türkiye tarafından yürütülüyor. Yönetim Kurulu toplantısında edindiğim izlenime göre, Türkiye bu kuruluşta her bakımdan en etkili ülke konumunda.

Geçtiğimiz hafta gerçekleşen toplantıda Türkiye, diplomaside nasıl bir tecrübeye sahip olduğunu en güzel örnekleriyle gösterdi. Uluslararası bir toplantıda nasıl davranılması gerekiyorsa, ne söylenmesi gerekiyorsa hepsi eksiksiz gerçekleşti. Toplantıya en üst düzeyde katılım sağlanmıştı. Türk Standartları Enstitüsü ve Helal Akreditasyon Kurumu başkanları ve üst düzey yöneticileri toplantıda hazır bulundular. Hani derler ya, “mış” gibi yapmak. Hiç öyle bir hali yoktu Türk delegasyonunun. Ciddiyetle söz alarak önemli katkılar sundular, toplantıya istikamet verdiler. Enstitünün Genel Sekreteri ise Sayın İhsan ÖVÜT. Kendisinin uluslararası ilişkiler bakımından çok derin bir deneyime sahip olduğu her halinden belli. Sayın ÖVÜT’ün bu deneyimiyle, Suudi Yönetim Kurulu Başkanı El-Kasabi ile birlikte toplantıyı gayet güzel idare ettiğini söyleyebilirim. Türkiye, İslam ülkelerinin bir araya geldiği bu güzide toplantıda adeta bir aile reisi gibiydi. Ben de, hem Müslümanların bir araya gelip ilişki geliştirmesinden hem de Türk delegasyonunun gurur verici performansından dolayı büyük bir mutluluk yaşadım.

Kalıcı İlişkiler ve Kurumlar Önemli

Covid-19 pandemisi, dünya ticaretine büyük bir darbe vurdu. Hali hazırda yaşanan bölgesel ve küresel güvenlik sorunları ülke ekonomilerini sarsmaya devam ediyor. Bu gelişmeler, İslam ülkeleri arasındaki işbirliği ve dayanışmanın eskisinden daha fazla olması gerektiğini gösteriyor hepimize. Türkiye’nin tam da bu noktada üzerine düşeni fazlasıyla yaptığı kanaatindeyim. Geçtiğimiz dönemde bazı İslam ülkeleriyle bozulan ilişkiler tek tek tamir ediliyor. Birleşik Arap Emirlikleri’nden sonra şimdi sırada Suudi Arabistan var. Ne yazık ki şu an için Türk vatandaşlarına hac ve umre vizesi verilmiyor. Ayrıca Türk mallarına da boykot uygulanıyor. Geçtiğimiz 2-3 yılda Türk malları ancak dolaylı yollardan, etiketlerin değiştirilmesi suretiyle körfez ülkeleri üzerinden Suudi Arabistan’a girebildi. Ve bu süreçte iki ülke arasında 2,7 milyar doları aşan ticaret hacmi, 100-200 milyon dolar seviyesine kadar geriledi. Ancak bir süredir diplomasi yoluyla ilişkilerin belirli bir seviyeye getirildiği ve Türk mallarına uygulanan boykotun yakında kaldırılacağı biliniyor. Çok yakında üst düzey bir ziyaretle ilişkilerin eski ılımlı havasına kavuşması bekleniyor.

İslam ülkeleri arasındaki iyi ilişkiler ortak tarih ve din kardeşliğiyle birlikte, elbette ortak menfaatlere dayanıyor. Askeri ve siyasi işbirliği yanında, ticari ilişkilerin de bir dayanışma ve kardeşlik hukuku temelinde gelişmesi gerekiyor. Buna ilave olarak; İslam ülkeleri arasındaki ticaretin sağlam bir teknik alt yapıya ve uyuma kavuşması; belirli standartlar, prensipler ve kurallarla temellendirilmesi şart. İslam ülkeleri arasındaki ticaret hacminin artması, ticaretin kolaylaştırılması, ticarete standart ve kalite gelmesi bakımından İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki kuruluşların verimli çalışmalarına büyük ihtiyaç var. Bu noktada,  kurumsal hafızasıyla ve büyük devlet tecrübesiyle Türkiye’ye de önemli sorumluluklar ve görevler düşüyor.