Son dönemlerde kambiyo mevzuatında yapılan düzenlemeler, ihracatçıları bir hayli zorluyor. Daha önce, 32 Sayılı Karar uyarınca çıkarılan tebliğ ve genelgelerle, ihracat bedellerinin 180 gün içerisinde Türkiye’ye getirilmesi zorunlu kılınmıştı. Bu yıl itibariyle de, yurda getirilen ihracat dövizlerinin bir kısmının Türk lirasına çevrilmesi zorunlu hale getirildi.

Hazine ve Maliye Bakanlığı, Ocak ayından itibaren, ihracat dövizlerinin %25’inin Merkez Bankası’na aktarılmak üzere, ilgili bankaya satılmasına yönelik yeni bir uygulama başlattı. Daha sonra Nisan ayında yapılan bir değişiklikle, bu oran %25'ten %40'a çıkarıldı. Uygulamanın, artan ihracat gelirleriyle birlikte Merkez Bankası rezervlerine olumlu katkılar yapması bekleniyor. Ancak, üretim mallarının tedariki için dövize ihtiyaç duyan ihracatçılar, bu süreçte oldukça hassas bir dengede faaliyetlerini sürdürmek durumunda kalıyor.

İhracat Rakamları İyi Gidiyor, Ancak İthalat da Artıyor

Ticaret Bakanlığı verilerine göre; yılın ilk çeyreğinde ihracatımız yaklaşık %21 artış göstererek 60 milyar dolar seviyesini aştı. Geçtiğimiz yılın aynı döneminde bu rakam 50 Milyar dolar civarındaydı. Ancak ithalattaki artış, ihracattan çok daha fazla… İthalat, yılın ilk 3 ayı itibariyle %42 oranında artış göstermiş. Geçtiğimiz yılın Ocak-Mart döneminde 61 Milyar dolar ithalat yapmışız. Ancak bu sene şimdiye kadarki ithalatımız 86 milyar doları aşmış durumda. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise %81’den %69’a düşmüş.

Ara Malında Dışa Bağımlılık Çok Yüksek

Üniversitelerimizin ekonomi bölümlerinde, Türkiye ekonomisinin ithalat yapısı ile ilgili öğrencilere yıllardır belirli oranlar ve rakamlar öğretilir. Bu rakamlara göre; toplam ithalatımızın kabaca %10’u tüketim mallarının ithalinden, yaklaşık %90’lık kısmı ise sermaye malı ve ara mallarının ithalinden oluşur. Türkiye’de iktisat okumuş herhangi bir öğrenci, genel olarak bu rakamları bilir. Çünkü bu rakamlar yıllardır çok az değişiklik göstererek günümüze kadar gelmiştir.

İhracatın rekorlar kırdığı, ancak ithalatın da çok fazla arttığı bu dönemde resmi kurumların yayımladığı dış ticaret istatistiklerine şöyle bir göz attım. 2021 yılı verilerine göre; toplam ithalat içerisinde tüketim mallarının payı %9,2 ve sermaye mallarının payı  %13,2 olmuş. Ara mallarının payı ise %77,4 olarak gerçekleşmiş. Bundan 10 sene öncesinin istatistiklerine baktığımızda da, durumun pek farklı olmadığını görüyoruz. 2012 yılında ara malı ithalatının toplam ithalat içerisindeki payı yaklaşık %74’müş. Ara mallarının toplam ithalat içerisindeki bu kronik durumu, yıllar yılı fazla bir değişiklik göstermemiş.

Ara Malına Olan İhtiyaç, Döviz Talebini Artırıyor

Ara malı, nihai ürünleri üretmek için üretim sürecinde kullanılan ham madde, hazır parça ve enerji gibi üretim girdilerinin genel adıdır. Yukarıda değindiğim istatistiki verilere göre; Türkiye’nin ithalatta harcadığı milyarlarca doların neredeyse dörtte üçü, üretimde kullanılan bu ara mallar için sarf ediliyor. Dolayısıyla üretimimiz ve ihracatımız artarken, bir yandan da ithalatımız artmış oluyor.

Örneğin pandemi sürecinde, dış ticaretteki payını en çok arttıran sektörlerden biri tekstil olmuştu. 2021 yılında tekstil ürünleri ihracatı, bir önceki yıla göre %39’dan fazla artış göstererek 10 milyar doları geçmişti. Bu dönemde, tekstil üretimi ve ihracatı artmıştı. Ancak aynı zamanda; tekstil için çok önemli girdilerden biri olan pamuk ithalatı da bu süreçte rekorlar kırdı. 2020 yılında 1,7 Milyar dolar olarak gerçekleşen pamuk ithalatı; 2021’de 2,3 Milyar dolar seviyelerinde gerçekleşti. Türkiye ihtiyacı olan pamuğun %60’tan fazlasını ithal etmek zorunda kalıyor. Üretim için gerekli olan enerji ve diğer hammadde maliyetlerini de varın siz düşünün. Bu örnekte olduğu gibi, üretim için lâzım olan ara mallarındaki dışa bağımlılık, giderek artan bir şekilde döviz ihtiyacını da beraberinde getiriyor.

İhracat Dövizlerinin Satılması, İhracatçıya İlave Yük Getiriyor

İhracat Genelgesi’nde yer alan düzenlemeye göre; ihracatçılar, ihracat geliri her 100 birim Dolar, Euro veya Sterlin’in, 40 birimini TL’ye çevirmek zorunda. Bu durum, özellikle imalat sektörünü oldukça zorluyor. Çünkü, imalat sektörü normalde ihracat bedelinin çoğunluğunu döviz cinsinde tutup, bu dövizleri de ara malı ve hammadde ithalatı için kullanıyor. Bu döngüyü sağlamaya çalışan ve kur riski yaşamak istemeyen ihracatçılar bütün alım-satım süreçlerini dövize endeksli olarak planlıyor. Ancak ihracatçılar mevzuat gereği, üretim malı alımı için ihtiyacı olan dövizlerin önemli bir kısmını TL’ye çevirmek zorunda kalıyor. Bu parayla aynı gün yeniden döviz bile alınsa, döviz alım-satım fiyatı arasındaki farktan zarar ediliyor ve böylece ilave bir maliyete katlanmak zorunda kalınıyor.

Bu düzenleme ilk çıktığında ihracatçılar tarafından kur kayıplarının Merkez Bankası tarafından karşılanacağı şeklinde bir beklenti vardı. Ancak bu beklentinin karşılanması şöyle dursun, ihracat dövizlerinin daha da büyük bir kısmının TL’ye çevrildiği bir duruma gelindi.

Bu Tür Düzenlemeler Dengeli ve Dikkatli Yapılmalı

Öyle umuyorum ki; 2022 yılı ihracat yılı olacak ve inşallah ihracatımız hedeflenen 250 Milyar dolar seviyelerine ulaşacak. İhracatın arttığı bir dönemde, ihracat dövizlerinin bir kısmının rezervleri kuvvetlendirmek adına Merkez Bankası’na aktarılmasını, oldukça makul ve anlaşılır bir politika olarak değerlendiriyorum. Pandeminin, Çin-ABD arasındaki ticari rekabetin ve savaş koşullarının yaşandığı son 2-3 yıllık dönemde, hemen hemen bütün ülkelerde olağanüstü bazı tedbirler alındı. Türkiye’de alınan tedbirleri de, bu koşulların değişmesine bağlı olarak sona erecek olan, geçici tedbirler olarak görüyorum. Bu süreçte, ihracatçılar da gerekli sabrı ve uyumu elbet gösterecekler. Ancak alınan olağanüstü tedbirlerin vatandaşlara ve iş âlemine doğru mesajlar vermesi de gerekiyor. Önce ihracat dövizlerinin %25’inin TL’ye çevrilmesi zorunluluğu getiriliyor. Ardından sadece 3 ay sonra bu oranın %40’a çıkarılması yönünde başka bir karar alınıyor. Arka arkaya alınan bu türden kararlar; ekonomi yönetiminde tereddütler olduğu,  işlerin kötüye gittiği ve yapılan düzenlemelerin yetersiz kaldığı yönünde izlenimler oluşturabilir. Böyle bir imaj verilmesi; beklentileri olumsuz etkileyerek, hem şirketler hem de hane halkı için spekülatif döviz talebini arttırıp, yukarı yönlü kur hareketlerine sebebiyet verebilir. Böyle bir durumun yaşanmaması için iletişimin oldukça iyi yönetilmesi ve piyasaya güven telkin edilmesi gerekiyor. Alınan kararların zamanlaması da oldukça önemli.

%40’lık Oranın Düşürülmesi Lazım

Evet, hükümetimiz ihracatı destekliyor. Yakın zamanda Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati tarafından yapılan açıklamalara göre; ihracatçılara 100 milyar lira uzun vadeli ve düşük faizli kredi imkanı tanınacak. Yine bu seneden başlamak üzere ihracatçılara kurumlar vergisi normal orana göre 1 puan indirimli olarak uygulanacak. İhracat rakamlarımız da oldukça iyi seyrediyor. Ancak kambiyo mevzuatındaki düzenlemeler de ihracatçıyı oldukça zorluyor. Türkiye’nin ihracat yapısına bakıldığında; kâr marjlarının yeterli derecede yüksek olduğunu söylemek oldukça güç. Öyle bazı sektörler var ki, bu sektörlerde düşük kâr marjı ile, ancak yüksek miktarda mal satarak, yani sürümden iyi kazançlar elde edilebiliyor. Böyle bir ticari iklimde, döviz gelirlerinin önemli bir kısmını TL’ye çevirmek ve daha sonra kur farkından zarar etmek, ihracatçılara ağır gelebiliyor. Bu nedenle, ben şahsen ihracat dövizlerinin satılması zorunluluğu için öngörülen %40’lık oranı yüksek buluyorum.

Yaz aylarıyla birlikte, turizm gelirlerinin ülkeye bol miktarda döviz sağlayacağı umudunu taşıyorum. Dış politikadaki olumlu havanın yabancı yatırımları artıracağını, yatırımların ve turizm gelirlerinin önümüzdeki dönemde Merkez Bankası rezervlerini olumlu etkilemesini bekliyorum. Bu nedenle önümüzdeki aylarda, ihracat dövizlerinin satılması zorunluluğu kapsamında öngörülen bu oranın indirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yapılmayacaksa bile, Merkez Bankasına döviz satışı yapılırken uygulanan kur üzerinden geri alım yapılmasını sağlayan başka bir ara çözüm de düşünülebilir. Böylece ihracatçı kur farkından dolayı mağdur olmamış olur.

Ne olursa olsun, yaşanan döviz krizinin orta ve uzun vadede ülkeye daha çok yabancı yatırım çekilerek bir şekilde çözüleceğini, bu geçici tedbirlerin de ekonomideki olumlu gelişmelere bağlı olarak yavaş yavaş kaldırılacağını umut ediyorum.