Sosyal Güvenlik Primlerinin Ödenmemesinde Sorumluluk

I- GİRİŞ

İşverenler tarafından çalıştırılan sigortalılara ait işçi ve işveren hissesi primleri ve işsizlik primleri Sosyal Güvenlik Kurumu’nun en önde gelen alacakları arasında yer almaktadır.  Primlerin yasal ödeme sürelerinde ödenmesi asıl olmakla birlikte, ödenmemesi halinde gecikme cezası ve zammı uygulanmakta, ödenmeyen alacaklar 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve Sosyal Güvenlik Kurumunca 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Göre Kullanılacak Yetkilere İlişkin Yönetmelik hükümleri çerçevesinde takip edilmektedir. Bu çalışmamızda işverenlerin SGK prim borçlarından dolayı kimlerin sorumlu tutulacağı yargı kararları ışığında değerlendirilecektir.

II- KANUNİ DAYANAĞIN ORTAYA KONMASI

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun “primlerin ödenmesi” başlıklı 88’inci maddesinin yirminci fıkrasında aşağıdaki düzenleme yapılmıştır.

“ Kurumun[1] sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dâhil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.”[2]

Sosyal Güvenlik Kurumunca 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanuna Göre Kullanılacak Yetkilere İlişkin Yönetmeliğin “üst düzey yöneticilerin sorumluluğu” başlıklı 15’inci maddesinde aşağıdaki düzenleme yapılmıştır.

“ (1) Kurumun prim ve diğer alacaklarını haklı bir sebep olmaksızın 5510 sayılı Kanun ve bu Kanuna istinaden Kurumca belirlenen sürelerde ödemeyen kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dâhil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri, 5510 sayılı Kanunun 88 inci maddesi uyarınca Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Bunlar hakkında, ödenmeyen primlerin ve diğer alacakların tahsilini teminen 6183 sayılı Kanun hükümlerine göre doğrudan takip yapılır.

(2) Özel kanunları ile Kuruma takip ve tahsil görevi verilen diğer alacakların kanunlarında belirtilen sürelerde işverenlerince ödenmemesi hâlinde, birinci fıkrada belirtilen tüzel kişiliği haiz işverenlerin üst düzey yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri hakkında, 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35 inci maddesi hükümlerine göre işlem yapılır.

(3) Kurum alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dâhil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcilerinin farklı şahıslar olmaları hâlinde bu şahıslar, Kurum alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumludurlar.”

III- YARGITAY’IN BAKIŞI

Personel müdürü olan davacı, 506 s.K.un 80/son maddesi gereğince üst düzey yönetici sayılamaz. Kararın incelenmesinden;  ...... A.Ş.’nin personel müdürünün, şirketin yönetim ve finans işlemlerinde yetkili keza şirket prim borçlarının tahakkuk ve ödenmesinde sorumlu kişi olmadığı tespit edilmiştir.[3]       

Limited şirket ortağı olan davacı prim borçlarından işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur. Kararın incelenmesinden; ticaret sicilinden  hangi tarihten itibaren kimin ortak müdür olarak tescil edildiği sorulmalı ve ayrıca sorumluluğu doğuran bir yasa hükmü olan 6183/35’inci maddesinde belirtilen ”limited ortakların, ödenmeyen kamu borçlarından dolayı vazını taahhüt ettikleri sermaye miktarı ile doğrudan sorumlu oldukları” hükmü çerçevesinde sadece tüzel kişiliğin sorumlu tutulmasının yasaya uygun olmadığı saptanmıştır.[4]      

Şirket üst düzey yönetici ve yetkilisi olup olmadığı etraflıca araştırılıp sonucuna göre karar verilmelidir. Kararın incelenmesinden;  imza sirkülerinde şirketin iki ortağının şirket müdürü oldukları anlaşılmış, diğer ortağın ise sadece ortak olduğu belirlenmiştir. Müdür ortak olmadığından üst düzey yönetici ve yetkili sayılmaması gerekir. Yine de; 6183/35’inci maddesi uyarınca da koyduğu sermaye ile sorumluluğu sınırlıdır.[5]

Davacı yöneticiliği bıraktıktan sonraki dönemlere ait prim borçlarından sorumlu değildir.[6]   

Şirket ortakları müdür sıfatıyla hep birlikte şirketi idare ve temsile yetkilidirler. Kararın incelenmesinden; şirket ortaklarından birinin işletme müdürü, diğerinin işletme genel müdürü, bir diğerinin ise işletme genel müdür muavini olduğu tespit edildiğinden, üst düzey yönetici oldukları sonucu doğmaktadır. Türk Ticaret Kanunu’nun 540’ıncı maddesine göre; aksi kararlaştırılmadıkça ortaklar hep birlikte müdür sıfatıyla şirket işlerini idareye ve şirketi temsile mezun ve mecburdurlar.[7]           

Yargıtay bir kararında, şirket genel müdürünün primlerin ödenmemesi konusunda yazılı emir vermesi nedeniyle primlerin ödenmemesi durumunda ödemeden sorumlu genel müdür yardımcısı ve sorumlu muhasibin sorumlu olmayacaklarına karar vermiştir.[8]

Prim alacağının tahakkuk ettiği ve ödenmesi gereken dönemde, işveren ile birlikte müteselsilen sorumluluk koşullarının oluşması için, işveren kamu kurum ve kuruluşu ise, kamu görevlilerinin tahakkuk ve tediye ile görevli olması, tüzel kişiliğe haiz diğer iş yerlerinde ise üst düzey yönetici ya da yetkilisi ve kanuni temsilci sıfatıyla işveren tüzel kişiliği temsil ve ilzama yetkili bulunması gerekir.[9]

Anonim şirketlerde, şirketten tahsil edilemeyen kamu borçlarından, şirketin yönetim kurulu üyelerinin tamamı kanuni temsilci sıfatıyla ve müteselsilen sorumludur. Ancak ana sözleşmeye hüküm konularak şirketin kanuni temsil yetkisi, yönetim kurulu üyelerinden birine veya bir kaçına verilip, diğer yönetim kurulu üyeleri sorumluluktan kurtulabilmektedir. Mahkemece, öncelikle ortakların yönetim kurulu üyesi olup olmadıkları ve yönetici olanların görev sürelerinin ne olduğu dava konusu kamu alacağının bu sürelere karşılık gelen miktarının araştırılmasından sonra değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekir.[10]

Tüzel kişiliği haiz bir özel kuruluşta görev yapan bir kişinin primlerinin ödenmesinden işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olabilmesi için, primlerin tahakkuk ve ödenmesinde yetkili, üst düzey yöneticisi olması zorunlu olup, yönetim kurulu üyeleri, primlerin ödenmesinden işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur. Davaya konu dönemde davacı, Kuruma prim ve ferileri borcu olan anonim şirketin yönetim kurulu üyesi olduğundan, iptali istenen ödeme emrine ilişkin prim borçlarından sorumludur.[11]

Limited şirketlerde kanuni temsilciler şirket müdürleri ise de getirilen bir düzenleme ile kanuni temsilciye ilaveten ortaklar da kamu borcundan sorumlu tutulmuştur. Buna göre limited şirketin malvarlığından tahsil edilemeyen kamu alacakları ortaklardan, ortaklık payı oranında istenebilecektir. Ödenen kamu alacağının asıl yükümlüden tahsil imkanı bulunmadığı anlaşıldıktan sonra, diğer yükümlülerden rücu oranının ne olacağı konusunda ise bir ayrıma gidilmelidir. Buna göre limited ve kolektif şirketlerde temsilcilerin kamu alacaklarından sorumluluğu ortaklık sıfatına bağlı olduğundan, bu kişilerden ancak ortaklık payları oranında rücuen talepte bulunulabileceği kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde kamu alacağından her ortak kendi payı oranında sorumlu olup payı haricinde ödediği kısım için diğer ortaklara rücu edebilir. Kanuni temsilcilerin asıl mükellef dışındaki diğer sorumlulardan talepte bulunabilmesi için öncelikle bu kamu alacağının asıl yükümlüden tahsilinin mümkün olmaması gereklidir. Zira asıl yükümlüsünden tahsili mümkün olduğu halde bu alacağı kamu idaresine ödeyen kanuni temsilcilerin, asıl yükümlü dışındaki diğer sorumlulardan rücuen talepte bulunmaları mümkün değildir. Ödenen kamu alacağının asıl yükümlüden tahsil imkanı bulunmadığı anlaşıldıktan sonra, diğer yükümlülerden rücu oranının ne olacağı konusunda ise bir ayrıma gidilmelidir. Buna göre limited ve kolektif şirketlerde temsilcilerin kamu alacaklarından sorumluluğu ortaklık sıfatına bağlı olduğundan, bu kişilerden ancak ortaklık payları oranında rücuen talepte bulunulabileceği kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde kamu alacağından her ortak kendi payı oranında sorumlu olup payı haricinde ödediği kısım için diğer ortaklara rücu edebilir.[12]

Limited şirketin 2007/2-12-2008/1-3 arası prim borcundan dolayı dava dışı şirketin hem 20/60 hissedarı olan hem de müştereken atacağı imza ile şirketi temsile yetkili kılınan davacıyı ödeme emri tebliğ edildiği dava açıldığı anlaşılmakla; yetkili kılınmasının şirket yetkilisi sıfatından kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı hususu gözetilerek, dava konusu ödeme emrinde belirtilen dönemler itibariyle davacının şirketi temsil yetkisi olup olmadığı usulüne araştırılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerektiği gözetilmelidir (506 s. SSK m.80/12), (5510 s. SSGSSK m.88), (6183 s. AAK mükerrer m.35).[13]

Sosyal Güvenlik Kurumunun 01.07.2008 tarihinden (maddenin yürürlük tarihi) sonraki sigorta primleri ve diğer alacakları ile ilgili olarak şirketlerin borçlarından müştereken ve müteselsilen sorumlu olmak için şirketin yönetim kurulu üyesi olmanın yeterli olduğu, somut olayda 21.11.2005-28.12.2005 tarihleri arasında dava dışı şirketi temsil ve ilzama yetkili yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak görev yapan davacının, davaya konu ödeme emirlerinden bu tarihler arasındaki dönem bakımından 506 sayılı Yasanın 80. ve 5510 sayılı Kanunun 88. maddeleri gereğince dava dışı borçlu şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olacağı, diğer taraftan 506 sayılı Yasanın 80. maddesi uyarınca üst düzey yöneticilerin şirketlerin prim borçlarından müteselsilen sorumlu olup, doğrudan takibe tabi tutulabilecekleri de gözetilmelidir. Dosyadaki kayıt ve belgelerden 06.12.2005 tarihli ticaret sicil gazetesinde davacının 21.11.2005 tarihli yönetim kurulu kararıyla dava dışı borçlu şirketin yönetim kurulu başkan yardımcısı olarak seçildiği ve aynı tarihli yönetim kurulu kararıyla da kendisine temsil ve ilzam yetkisinin verildiği, devamla 08.02.2006 tarihli ticaret sicil gazetesinde de yayınlanan 28.12.2005 tarihli yönetim kurulu kararıyla da dava dışı şirketin temsil ve ilzam yetkisinin dava dışı 3. şahsa verildiği anlaşılmaktadır.[14]

5510 sayılı Kanun'un 88. maddesinin Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmemesi halinde, şirket işverenleri ile birlikte yönetim kurulu üyelerinin de müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu düzenlediği, iflasın açılması sırasında amme alacaklarının tahsiline ilişkin takipler de duracağından bu hususun öncelikle hakkında iflasın ertelenmesi tedbiri karan verilip, ardından iflası açılan şirketin yönetim kurulu üyesi davacı için haklı neden teşkil edeceği gözetilip, ödeme emrinin iptali talebinin kabulü gerektiği gözetilmelidir. Haklı nedenlerin neler olduğu konusunda kanunda bir açıklık bulunmamaktadır. Hangi hallerin haklı sebep teşkil ettiği, her bir davadaki özel koşullar ile hukuki ve maddi olayların özelliklerine göre mahkemece belirlenecektir. Bu belirleme yapılırken; diğer Kanunlardaki düzenlemelerden yararlanılmalıdır. Bu bağlamda; İcra ve İflas Kanunu’nun 179’uncu maddesi uyarınca iflasının ertelenmesine karar verilen ve malvarlığının korunması için gerekli tedbirler alınan şirketten, anılan Kanun’un 179/b maddesindeki “Erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz...” düzenlemesi uyarınca primler tahsil edilemeyecektir. Söz konusu tahsil imkânsızlığı, yönetim kurulu üyesinin kusurundan değil, doğrudan Kanundan doğduğundan, yönetim kurulu üyesi yönünden 5510 sayılı Kanun’un 88’inci maddesinde yer alan “haklı sebep” kavramı kapsamında kabul edilecektir. Ancak, iflasın ertelenmesi hükmünden öncesine ilişkin prim borçları yönünden, borcun ait olduğu ayı takip eden ay sonu itibariyle tahakkuk ve tediye sorumluluğu gerçekleştiğinden, sonradan şirket yönünden verilen iflasın ertelenmesi kararı üst düzey yöneticinin müteselsil sorumluluğunu etkilemeyecek ve haklı neden oluşturmayacaktır. Mahkemece, her ne kadar iflas erteleme tedbir kararı sonrasında davacının sorumluluğuna hükmedilmiş ise de, belirtilen açıklamalar ışığında, davacının iflas açılma döneminde de “haklı sebep” kavramından yararlanması gerekmekte olup, buna göre davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.[15]

Dava ödeme emrinin iptali istemine ilişkindir. 5510 sayılı Kanunun 88/20. maddesi 506 sayılı Kanunun 80/12. maddesinden farklı olarak, tüzelkişiliği haiz işverenlerin üst düzeydeki yönetici ve yetkilileri yanında, şirket yönetim kurulu üyelerini de sorumlu tutmaktadır. Diğer bir deyişle, Kurumun 01/07/2008 tarihinden sonraki sigorta primleri ve diğer alacakları ile ilgili olarak şirketlerin borçlarından müşetereken ve müteselsilen sorumlu olmak için şirketin Yönetim Kurulu üyesi olmak yeterlidir. Somut olayda; borcun ... Turizm Teks. San. Tic. Aş’nin borçları olduğu kurum cevabı ile açıklığa kavuşmuş olup; mahkemece dava dışı borçlu anonim şirketteki davacının yönetim kurulu üyeliği dönemleri belirlenip; bu dönemlerde aynı adlı limited şirketteki müdürlük ve hissedarlık durumu ile karıştırılarak sanki anonim şirkette müdür ve hissedarmış gibi çelişkili gerekçeye dayandırılarak hüküm kurulması isabetsizdir. Yapılacak iş; davacının davaya konu borç dönemlerinin 506 sayılı yasa döneminde olduğu dikkate alınarak; dava dışı borçlu anonim şirkette yönetim kurulu üyesi olup temsil ve ilzam yetkisi olmadığı da göz önüne alınarak yukarıdaki açıklamalar ışığında karar vermekten ibarettir. Somut olayda; borcun ... Turizm Teks. San. Tic. Aş’nin borçları olduğu kurum cevabı ile açıklığa kavuşmuş olup; mahkemece dava dışı borçlu anonim şirketteki davacının yönetim kurulu üyeliği dönemleri belirlenip; bu dönemlerde aynı adlı limited şirketteki müdürlük ve hissedarlık durumu ile karıştırılarak sanki anonim şirkette müdür ve hissedarmış gibi çelişkili gerekçeye dayandırılarak hüküm kurulması isabetsizdir. Yapılacak iş; davacının davaya konu borç dönemlerinin 506 sayılı yasa döneminde olduğu dikkate alınarak; dava dışı borçlu anonim şirkette yönetim kurulu üyesi olup temsil ve ilzam yetkisi olmadığı da göz önüne alınarak yukarıdaki açıklamalar ışığında karar vermekten ibarettir.[16]

506 sayılı mülga Kanunun yürürlükte olduğu dönemde tahakkuk eden prim borçları bakımından, işveren ile birlikte müteselsilen sorumluluk koşullarının oluşması için, şirketlerin üst düzeyindeki yönetici veya yetkililerinin şirket yetkilisi ve kanuni temsilci sıfatıyla işveren şirketi temsil ve ilzama yetkili bulunması gerekliydi. Ancak, 5510 sayılı Kanunun 88. Maddesinin yürürlüğe girdiği 01.07.2008 tarihten sonra tahakkuk eden prim borçları yönünden, işveren ile birlikte müteselsilen sorumluluk koşullarının oluşması için tüzel kişiliği haiz işyerlerinde yönetim kurulu üyesi olması yeterlidir. Ayrıca yönetim organı üyelerinin, yetkili üst düzey yönetici, yönetim kurulu başkanı veya başkan yardımcısı gibi bir unvanı taşıması veya temsil ve ilzam yetkisine sahip olması gerekli değildir.[17]

IV- ANAYASA MAHKEMESİNİN BAKIŞI[18]

Başvurucunun şirket genel kurulunun kararı ile yönetim kurulu üyeliğine seçildiği ve bu kararın ticaret siciline tescil ve ilan edildiği; SGK İl Müdürlüğü tarafından şirketin sosyal güvenlik prim ve gecikme zammı borçları için yönetim kurulu üyesi sıfatıyla başvurucuya ödeme emri gönderdiği, aynı ödeme emrinin şirket yönetim kurulu başkan ve başkan yardımcısı ile diğer yönetim kurulu üyesine de gönderildiği; başvurucunun, ödeme emrine konu sosyal güvenlik prim borçlarından dolayı sorumlu olmadığı iddiasıyla dava açtığı, mahkemenin davayı reddettiği, başvurucunun temyiz ettiği kararın da Yargıtay tarafından onandığı, akabinde başvurucunun bireysel başvuruda bulunduğu; başvurucunun, şirket yönetim kurulunun 24.09.2009 tarihli kararı ile şirketin üç yıl süreyle, başvurucu dışında yönetim kurulu başkanı tarafından her hususta münferiden temsil ve ilzam edilmesine karar verildiğini, bu itibarla kendisinin herhangi bir temsil yetkisi bulunmadığını ifade ederek ödeme emrine konu sigorta prim ve gecikme zammı borçlarından sorumlu tutulamayacağını belirttiği, ayrıca prim borcu sebebiyle evine, emekli maaşına ve aracına haciz konulduğunu, emekli maaşından kesintiler yapıldığını belirterek Anayasa’da düzenlenen mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürdüğü, gerek 506 sayılı mülga Kanunun 80.maddesinin gerekse 01.07.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanunun 88. maddesinin primlerin zamanında ve düzenli olarak tahsilini sağlamaya yönelik olduğu, Türk sosyal sigortalar sisteminin ağırlıklı olarak primli rejime dayandığı, bu kapsamda prim alacaklarının etkin bir şekilde eksiksiz ve zamanında tahsilinin güvence altına alınabilmesi için tüm yönetim kurulu üyelerinin, imza ve ilzam yetkisi olmasa dahi zamanında ve usulünce tahsil olmayan prim alacakları nedeniyle müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmalarının elverişli ve gerekli olduğu; başvurucunun yönetim kurulu üyesi sıfatıyla şirketin kanuni temsilcisi bulunduğu dönemde şirkete ait sosyal sigor ta prim borçları ile gecikme zamlarının ödenmemiş olması nedeniyle doğan kamu alacağından sorumlu tutulmasının başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği ve bu suretle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozmadığına hükmetmiştir.

Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen kararı da, temsil yetkisini haiz olmasalar dahi belediye şirketinin tüm yönetim organı üyelerinin, haklı bir sebep olmaksızın süresi içinde ödenmeyen şirkete ait sigorta primleri ve diğer alacaklardan SGK’ya karşı şirket ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu ayrıca ortaya koymaktadır. Son olarak belirtelim ki, şirkete ait prim alacaklarının yönetim organı üyeleri tarafından şahsen ödenmesi halinde bu üyeler ödedikleri borç için asıl amme borçlusu olan şirkete rücu edebilirler.[19]

V- DEĞERLENDİRME VE SONUÇ

5510 sayılı Kanunun 88’inci maddesinin yirminci fıkrasında; üst düzey yönetici ve yetkililerinin sorumluluğu için SGK alacaklarında bu alacağın örneğin prim borcunun doğduğu dönemde tahakkuk ve tediye konularında yetkili olmayı, buna karşın haklı neden olmaksızın bu yükümlülükleri yerine getirmemeyi koşul olarak getirmiştir. Başka bir deyişle; 5510 sayılı Kanunun 88. maddesi "Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur." hükmüne düzenlenmiş ise de bu sorumluluk, “haklı sebep olmaksızın” ödememe hali ile sınırlandırılmıştır.

Tüzel kişiliği haiz bir kuruluşta görev yapan bir kişinin primlerinin ödenmesinden işverenle birlikte müştereken ve müteselsilen sorumlu olabilmesi için,

  • Primlerin tahakkuk ve ödenmesinde yetkili,
  • Üst düzey yöneticisi olması zorunlu,

olup, yönetim kurulu üyeleri, primlerin ödenmesinden işveren ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.

Prim alacağının tahakkuk ettiği ve ödenmesi gereken dönemde, işveren ile birlikte müteselsilen sorumluluk koşullarının oluşması için, işveren kamu kurum ve kuruluşu ise, kamu görevlilerinin tahakkuk ve tediye ile görevli olması, tüzel kişiliğe haiz diğer iş yerlerinde ise üst düzey yönetici ya da yetkilisi ve kanuni temsilci (yönetim kurulu üyeleri, limited şirket müdürleri ve diğerleri) sıfatıyla işveren tüzel kişiliği temsil ve ilzama yetkili bulunması gerekir.

5510 sayılı Kanunun 88. maddesinin yirminci fıkrasında yer alan düzenleme dikkate alındığında limited şirket ortakları SGK alacaklarından dolayı sermaye hisseleri oranında değil, tamamından sorumludurlar.

6183 sayılı Kanunun aksine 5510 sayılı Kanunda, yönetim organı üyelerinin ve kanuni temsilcilerin mali sorumluluğuna gidilebilmesi için prim alacağının öncelikle şirketten tahsili cihetine gidilmesi öngörülmemiştir. Bu halde, şirketten tahsil edilememe koşulu aranmadan sigorta primi borçları yönünden kanuni temsilcilerinin şahsi sorumluluğuna gidilmesi mümkündür. Dolayısıyla, bu borçlardan dolayı kanuni temsilciler, tüzel kişilerle birlikte birinci dereceden müteselsilen sorumlu olmaktadır.[20] O halde, 5510 sayılı Kanuna tabi borçlar için yönetim organı üyelerinin fer’i sorumluluğundan söz edilemez. Prim borçlarından dolayı yönetim organı üyeleri doğrudan şirketle birlikte takip edilebilir. Hatta sosyal güvenlik primi alacaklısı idare dilerse önce yöneticilere başvurabilir.[21]

Haklı sebeplerin neler olduğu konusunda 5510 sayılı Kanunda bir açıklık yoktur. Bu durumda, hangi hallerin haklı sebep teşkil ettiğinin, her bir davadaki özel koşullar ile hukuki ve maddi olayların özelliklerine göre mahkemece belirlenmesi gerekir. Bu belirleme yapılırken; diğer kanunlardaki düzenlemelerden yararlanılması ve bilhassa sosyal güvenlik ilkelerinin göz önünde tutulması gerekir. Kanuna, ahlaka veya iyi niyet kurallarına aykırılık gibi borçlarını ifa etmeme noktasında kişiyi haklı gösteren her durum haklı sebep olarak dikkate alınabilir. Yangın, sel, deprem gibi afetler veya mücbir sebepler de haklı neden olarak kabul edilebilir.[22]

 

[1] SGK, Sosyal Güvenlik Kurumu kastedilmektedir.

[2] Anılan hükmün getiriliş amacı, SGK alacaklarının tahsilinin güvence altına alınması, prim ödemesinin özendirilmesi, söz konusu alacağının tahsil imkanının artırılması ve primlerin tahakkuku ve ödenmesi konusunda yetkisi bulunan kişilerin bu görevlerini yerine getirmemelerinden dolayı sorumlu tutulmasıdır (TUNCAY, A. Can , EKMEKÇİ Ömer, Sosyal Güvenlik Hukuku Dersleri, Beta Yayınları, İstanbul 2015, s.220).

[3] Yrg. 21.HD., T. 05.02.1998, E.1997/7809, K. 1998/635

[4] Yrg. 10.HD., T. 10.11.1997, 8085/7890

[5] Yrg. 10. HD., T. 29.09.1997, E.1997/5463, K.1997/6327

[6] Yrg. 10. HD., T. 16.09.1997, E. 1997/5712, K. 1997/5792

[7] Yrg. 10.HD.,  T. 24.3.1997,  E.1997/2287, K. 1997/2262

[8] Yrg. 10.HD.,T. 03.02.1997, 755/682

[9] Yrg. 10. HD., T. 28.11.2011, E.  2010/7465, K.2011/16239

[10]  Yrg. 11. HD., T. 14.06.2011, E.  2011/4753, K.2011/7389

[11] Yrg. 10. HD., T. 02.12.2013, E. 2013/4754, K. 2013/22865

[12] Yrg. 11. HD., T. 24.03.2015, E.  2015/15267, K.2016/7421

[13] Yrg. 10. HD., T. 27.03.2019, E.  2016/16980, K.2019/2816

[14] Yrg. 21. HD., T. 23.01.2017, E.  2016/4771, K.2017/366

[15] Yrg. 10. HD., T. 23.05.2017, E.  2016/1165, K.2017/4348

[16] Yrg. 21. HD., T. 11.12.2017, E.  2017/4479, K.2017/10390

[17] YHGK, T.25.01.2017, E.2014/21-2323, K.2017/152; Yrg. 10. HD, T. 05.12.2017, E.2015/19372, K.2017/8648; Yrg. 21. HD. T. 09.04.2019, E.2018/1308, K.2019/3178

[18] Anayasa Mahkemesi, T. 30.05.2019, Başvuru No: 2015/11192, Resmi Gazete Tarih Sayısı: 19.07.2019-30836

[19] YAVUZ Mustafa, Belediye Şirketlerinde Ödenmeyen Sigorta Prim Borçlarından Yönetim Organı Üyelerinin Sorumluluğu, Mahalli İdareler Dergisi, Sayı:86, Şubat 2020, Sayfa 107

[20] YAVUZ Mustafa, Belediye Şirketlerinde Ödenmeyen Sigorta Prim Borçlarından Yönetim Organı Üyelerinin Sorumluluğu, Mahalli İdareler Dergisi, Sayı:86, Şubat 2020, Sayfa 104

[21] SİLAHŞÖR Mert, Anonim Şirket Yönetim Kurulu Üyelerinin Kamu Alacağı Sorumluluğu, Ticaret ve Fikri Mülkiyet Hukuku Dergisi, 2016, C.2, S.1, s.70

[22] TATAR Gülsüm, Sosyal Güvenlik Hukukunda Müteselsil Sorumluluk, Çalışma ve Toplum, 2017/4, s.2140.