20 Aralık 2021 tarihi itibariyle döviz kurları açısından oldukça karamsar bir tabloyla karşı karşıyaydık. Dolar kuru 18 lira, Euro ise 20 lira seviyesinin üzerine çıkmıştı. Cumhurbaşkanı’nın faiz artırımlarına şiddetle karşı olduğu bilinen bir gerçek. Belirli çevrelerde dövizdeki yükselişe karşı bir miktar da olsa faiz artırımı yapılması gerektiği sıklıkla dile getiriliyor. Esasında dünyada da benzer gelişmeler mevcut. Gelişmiş ülkeler dâhil birçok ülke faiz artırımına gitti. Dünyada ve Türkiye’de bu gelişmeler olurken 20 Aralık akşamı Cumhurbaşkanı kabine toplantısı sonrası kapsamlı bir açıklama yaptı. Açıklamanın en önemli kısmı hiç şüphesiz yeni finansal ürünlerle ilgili olanıydı. Cumhurbaşkanı kurdaki yükselişten kaynaklanan kaygılarını gidermek isteyen yatırımcılara yeni bir finansal alternatif sunduklarını ifade etti. Böylece ekonomi âlemine “Kur Korumalı Mevduat Hesabı” adında yeni bir kavram girmiş oldu.

Kur Korumalı Derken Ne Kastediliyor ?

Bu sistemde; 3, 6, 9 ve 12 aylık vadeler ile hesap açtırılabiliyor. Yatırımcıya asgari olarak Merkez Bankası'nın uyguladığı politika faizi veriliyor. Merkez Bankası tarafından her gün saat 11:00’da döviz alış kuru ilan ediliyor. Daha sonra vade sonundaki kur ile vade başlangıç tarihinde geçerli olan kur arasındaki fark dikkate alınıp, yatırımcı aleyhine olan fark için TL cinsinden ödeme yapılıyor.

Örneğin 100.000 TL’lik  91 gün vadeli kur korumalı TL mevduat hesabında %14 faiz oranıyla yatırımcının TL getirisi 3.490,40 TL olacaktır. Hesap açılış tarihinde Euro kuru 13 TL, hesap kapama tarihinde ise 15 TL olsun. Buna göre Euro 2 TL artmış oldu ve yatırımcı TL’de kalmak suretiyle kurdan zarar etmiş oldu. O zaman hesap açılış tarihi itibariyle anaparanın döviz karşılığı bulunuyor.

  • 100.000 TL / 13 = 7.692 Euro

İşte bu 7.692 Euro, TL karşısında 2 lira daha değer kazandığı için eğer yatırımcı o tarihte Euro’da kalsaydı kazanacağı kur geliri kendisine ödeniyor.

  • 7.692 x 2 = 15.384 TL

Dolayısıyla yatırımcının geliri; 3.490,40 TL faiz geliri ve 15.384 TL kur farkı geliri olmak üzere toplamda 18.874,40 TL oluyor.

Aynı mantık Katılım Hesapları için de geçerli. Kur Korumalı TL Katılım Hesaplarında da vade sonunda şayet yatırımcı aleyhine bir kur farkı söz konusu ise, aradaki fark TL cinsinden yatırımcıya ödenecek. Buna ilaveten altın hesabından TL mevduatına dönüşüm desteği de açıklanmış bulunuyor. Merkez Bankası altın cinsinden mevduat hesapları ve katılım fonlarının vadeli Türk lirası mevduat ve katılma hesaplarına dönüşmesi halinde mevduat ve katılım fonu sahiplerine destek sağlanmasına karar verdi. Vade sonunda altındaki değer değişimine göre Merkez Bankası tarafından fiyat farkı desteği sağlanacak.

Açıklanan bütün bu tedbirler bireysel yatırımcılar için geçerli. Bu sayede yatırımcılar altın ve kurdaki değişimlerden korunmuş olarak yatırımlarını TL cinsinden yapabilecekler. Sağlanan vergi avantajlarını da unutmamak gerek. Kur ve altın korumalı hesaplardan sağlanan getiriler vergi stopajına tabi tutulmuyor.

Ne hedefleniyor?

Aslında bütün hedef, Türk lirasının değer kaybını önlemek ve TL’yi yeniden cazip kılmak. Bu tedbirler açıklanana kadar kurda yukarı yönlü artış beklentisi, beklenti olmaktan çıkıp panik havasına dönüşmüştü. Eline Türk lirası geçen bireyler harcamalarına yetecek kadar lirayı elinde bulunduruyor, kalan parayla döviz bürolarına koşuyor veya bankalardan döviz alıyorlardı. Türkiye’deki mevduat hesaplarındaki döviz oranı rekor seviyelere çıkmıştı. Döviz kurlarının zirveyi gördüğü dönemde, gerçek kişilerin döviz hesapları, 6 milyar 145,4 milyon dolar artışla 237,8 milyar dolara ulaştı. Banka hesaplarındaki yabancı para mevduatların oranı ise yüzde 66'nın üzerine çıkmış oldu. Açıklanan tedbirler sonrasında döviz kurlarında bir günde %50’lere varan düşüş, ters pozisyonda yakalanan birçok kişiyi de aslında zarara uğratmış oldu. 20 Aralık’tan bu yana vatandaştaki panik havası yatıştı ve kur seviyelerinde daha stabil bir görünüm hakim oldu. Ancak asıl etkiyi bu yılın ilk 3 ayında göreceğiz. Yeni finansal ürünlere olan teveccüh ve döviz kurunu etkileyen diğer makroekonomik faktörler, sistemin başarısını da etkileyecek.

Riskler ve Yapılması Gerekenler

Yeni finansal ürünlerin sağladığı kur desteği esasında Hazine tarafından sağlanıyor. Bir başka ifadeyle şayet kur artışı söz konusu olursa, kur korumalı mevduat ve katılım hesaplarına yatırım yapanlara Hazine tarafından ödeme yapılacak. Bu nedenle kur artışının makul seviyelerde olması lazım. Aksi takdirde yatırımcılara yapılacak olan kur farkı ödemeleri bütçeye ağır yükler getirebilir.

Esasında sisteme olan teveccüh kurdaki hareketliliği de etkileyecek. Sisteme ne kadar çok yatırımcı girer, ne kadar çok TL’ye dönülürse aslında kurdaki hareketlilik o kadar kontrol altına alınmış olacak. Kur hareketleri kontrol altında olduğu müddetçe yeni sistemin bütçeye olan yükü de makul seviyelerde kalacak. Dolayısıyla sistemin ne kadar cazip olduğunun kamuoyuna sıklıkla açıklanması ve yatırımcıların teşvik edilmesi lazım. Sistemin getiri avantajını, sağlanan vergi avantajını daha çok vurgulamak gerekiyor. Mevduat bankalarının yanı sıra katılım bankalarının da sesinin daha çok çıkması lazım. Çünkü ülkemizde faiz hassasiyeti gereği katılım hesaplarına olan ilgi bir hayli fazla. Yeni sistemdeki tereddütler giderilmeli ve döviz cinsinden katılım hesaplarının TL’ye dönüşümü daha çok teşvik edilmeli.

Yatırımları Sadece Kur Hareketlerine Karşı Değil Enflasyona Karşı Da Korumak Gerekiyor

Bundan yaklaşık 10 yıl önce banka mevduatlarında bulunan yabancı para oranı %29,5 seviyelerine kadar düşmüştü. Ancak 2011 yılından bu yana yabancı para mevduatlarında artış yaşandığını görüyoruz. Bu oran 2015 yılında %45 seviyesine ve 2019 yılında ise %55 seviyesine çıktı. 2021 yılı sonu itibariyle döviz mevduatlarının toplam mevduat içinde oranı %65 seviyesini aşmış bulunmakta.

Şunu ifade etmek gerekir ki, vatandaşların dövize olan yöneliminin altında yatan temel dinamik parasının değerini korumak. Yoksa hane halkı diye tabir edilen büyük çoğunluk, anlık kur değişimlerini takip edecek kadar zamana sahip değil. Bu kimselerin önemli bir gelir elde edecek kadar risk iştahı ve nakit varlığı da bulunmuyor. En önemli kaygı fiyat artışları altında ezilmemek. İşte tam bu noktada en önemli faktörlerden biri enflasyon oluyor. Zira hane halkı her daim enflasyona karşı parasının değerini korumak için hareket ediyor. 90’larda ve 2000’li yılların başında gerçekleşen dolarizasyonun altında yatan en temel nedenlerden biri de buydu.

Ülkemizde son yıllarda ne yazık ki enflasyon rakamları iç açıcı değil. TÜİK'in açıkladığı verilere göre yıllık enflasyon yüzde 36,08 seviyesine çıktı. Aslında enflasyon riski sadece yerel değil, bir global risk olarak da karşımıza çıkıyor. ABD'de yıllık enflasyon oranı yüzde 6,8 oldu. Bu rakam, 1982 yılından bu yana açıklanan en yüksek rakam olarak göze çarpıyor. Avrupa’da da durum farklı değil. Almanya’da Kasım ayında enflasyon yüzde 6 olarak gerçekleşti.

Cumhurbaşkanı geçtiğimiz gün yaptığı açıklamada; “İnşallah enflasyon üzerindeki köpüğü de süratle alarak ülkemizi hak etmediği bu görüntüden kurtaracağız. Vatandaşlarımızı ne döviz kurundaki dalgalanmanın ne fahiş fiyat artışlarının yükü altında bırakmamakta kararlıyız.” ifadelerini kullandı.

Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati ise kur korumalı sisteme katılımın 91 Milyar lirayı aştığını ifade ederek, kur korumalı mevduat hesabı gibi yeni enstrümanlar geliştirerek enflasyonu azaltacaklarını belirtti.

Dünyada ve ülkemizde açıklanan yüksek enflasyon rakamları Türk lirasına olan ilgiyi azaltabilir. Ekonomi yönetiminin de bunun farkında olduğunu görüyoruz. Yeni finansal ürünler yatırımcıları kur hareketlerine karşı korusa da yüksek enflasyona karşı korumuyor. Dolayısıyla enflasyonu düşürecek tedbirlerin alınmasıyla birlikte, Sayın Bakan’ın da ifade ettiği gibi TL’yi cazip kılıcı ve yatırımcıyı enflasyona karşı koruyucu araçların da geliştirilmesi çok önemli.


İsmail Vefa AK

Ortak, Yeminli Mali Müşavir